5 Ocak 2008 Cumartesi

ALMAN SARAYI (KONSOLOSLUGU)


ALMAN SARAYI (KONSOLOSLUGU)

ALMAN SARAYI (KONSOLOSLUGU)

Beyoglu'nda bagimsiz bir elçilik binasinin 1553'te Fransizlar'in yaptirmasindan sonra, diger ülke elçilikleri de Galata ve Pera'daki yapilara yerlesmeye baslamislardir. Çogunlugu ahsap olan bu elçilikler defalarca yanip, yeniden yapilir.

1870 sonbaharinda görevlendirilen mimar Hubert Goebbels'in tasarimiyla, 1872 ilkbaharinda Yazici Sokak'ta yapima baslanacakken; yeni elçi Von Radowitz, konumunun elverissizligini ileri sürerek uygulamayi durdurtur ve yeni arsa arayisini baslatir. Böylece de Ayazpasa'daki büyük Müslüman Mezarligi'na komsu olan, büyücek bir arsa 95.000 altin marka satin alinir.

Satin alinan arsanin bir bölümü, mezarlik parsellerinden olustugundan, özel izin alinarak mezarlar tasitilmis, ancak Findiklili tarihçi Silahdar Mehmed Aga ve ailesinin mezarlari, istek üzerine yerlerinde birakilmistir. Almanlarin burayi yeglemelerinin nedenleri arasinda, Pera'nin bilinen sikisikliginda büyük bir arsa bulunmayisinin yani sira, Bogaz ve Marmara yönlerindeki olaganüstü manzarali bir konumda olusu gösterilebilir.

Bütçe kisitlamasi ve zaman darligi nedeniyle Goebbels'in Yazici Sokak için hazirladigi projenin uygulanmasi kararlastirilir. Goebbels'in ölümü üzerine onun yerine görevlendirilen mimar Kortum, büyük bir hizla yapiyi tamamlatmistir. Binanin resmi açilis 1877 sonlarinda yapilmistir.

Biçem ve kitlesel özellikleri konusunda, o yillarda genis bir yapi etkinligine sahne olan Berlin'deki kamu yapilarindan esinlenildigi bilinen elçilik, cadde yönünden dört katli bir kitle olarak algilanir. Iki yan ve deniz cephelerinin orta bölümleri, çikinti halinde tasirilarak belirginlestirilen yapida sekiz köseye, çatida kanatlarini açmis Alman kartallarinin yerlestirilmesiyle, halk diliyle “Kuslu Saray” olarak taninmaya baslanmistir.

Deniz yönünde ise, arsanin çok egimli olusu nedeniyle, iki bodrum katinin eklenmesinin yani sira, teraslamalar yapilmasi da zorunlu olmustur.

Yapi, elçilik çevresindeki ahsap ev ve konaklardan olusan doku içinde çok farkli ölçekteki, hantal kitlesiyle belirginlesmistir. Yapi malzemesinin ve ustalarinin çogunun da disaridan getirildigi Alman Sarayi'nin iç düzenlemesinde hiçbir masraftan kaçinilmamistir.

Degisik tarihlerde yapilan onarimlar sonucu, yapinin özgün cepheleri bir hayli degistirilmistir. (1924 onariminda çati kartallari kaldirilmis, bir daha da yerlerine konmamislardir.) 1980'lerin sonlarinda yapilan genis kapsamli bir restorasyon sonucu cepheler, özgün biçimlerine döndürülmüs, iç düzenleme çagdaslastirilmistir.

Cumhuriyet döneminde tüm elçiliklerin Ankara'ya tasinmalari sonucu yapi, günümüzde Alman Konsoloslugu olarak görev yapmaktadir.

Anasayfaya Dön

CIHANGIR CAMII


CIHANGIR CAMII

CIHANGIR CAMII

Osmanli Hanedani üyeleri, Fetih sonrasinda, kentin Beyoglu yakasinda uzun yillar boyu yapisal etkinliklere girismemislerdir. Ilk kez 1559'da Kanuni ve Hürrem'in en küçük ogullari Cihangir'in ölümünden sonra, Mimar Sinan'a küçücük bir cami yaptirtilmistir. Findikli yamaçlarinda, günümüze erisemeyen tek minareli, küçük bir camidir.

Cihangir'in anisina bir zamanlar bir Pagan tapinagi veya Bizans'in bir manastirinin bulundugu yamaca, Ayvansarayi'nin yazdigina göre Sehzade'nin bir çardaktan doyumsuz manzara izledigi, saraydan her gün gördügü bir yer için, Mimar Sinan'a küçücük bir cami yaptirilir. Özgün biçimi hakkinda pek bilgi yoktur. Kirma ahsap çatili ve tek minareli oldugu, 1580 tarihli bir çizimden anlasilmaktadir.

Küçük olarak tasarlanmasi, o günlerde fazla “cemaat”i olmadigi gibi bir gerekçeye dayanmis olabilir. Cami, zamanla çevredeki yerlesmenin merkezi olmus ve mahalle de Cihangir olarak anilagelmistir. Yapildigi yillarda kiyidan baslayan koruluklar içinde yalniz bir camidir. Findikli'dan dik merdivenle çikilan camiyi Evliya Çelebi “cihannüma” olarak nitelemektedir. Cami'nin yaninda bir de sibyan mektebi yapilmis, altmis yil sonra da bir Halveti tekkesi kurulmustur. Bes kez büyük yanginlar geçirdikten sonra, mahalle, Cami ve Tekke de defalarca onarilmis, yeniden yapilmistir.

Günümüzdeki Cami, XIX.yy ortalarindan sonra yayginlasan tipolojiye uyan, kare hacimli, tek kubbeli, iki minareli bir camidir. Kubbe, dört büyük kemere oturtulmus, kemer içleri yelpaze biçimli isinsal pencerelerle doldurulmus, altta da kemerli sira pencereler yer almistir.

TAKSIM CUMHURIYET ANITI


TAKSIM CUMHURIYET ANITI

TAKSIM CUMHURIYET ANITI

Zaferle sonuçlanan Istiklal savasi ve kurulan genç Cumhuriyet'in, Osmanli'nin eski “payitaht”i olan Istanbul'a da benimsetilip özdeslestirilmesi amaciyla yaptirilmistir.

Cumhuriyet'in ilk yillarinda caddenin adi “cadde-i Kebir”ken “Istiklal caddesi” olarak degistirilmistir ama, kentsel gerçeklik boyutlarinda bu yeterli görülmemis, Cumhuriyet'in coskusunu, Kurtulus Savasi'nin öyküsünü yeni kusaklara daha çagdas bir dille, bir anitla anlatmanin, daha da anlamli olabilecegi düsünülmüstür. Bu görüsle de halkin bir yandan parasal katkisini saglamak için girisimlerde bulunulurken, öte yandan ünlü Italyan yontucu Pietro Canonica yapim için çagrilmistir. Iki genç Türk; Hadi (Bara) Bey ve Sabiha (Bengütas) Hanim'in yardimlariyla, anit 1928'de tamamlanmistir.

Açilista, çevre düzenlenmemistir; bombos bir alanin ortasinda yer almistir. Dönemin ünlü mimari Mongeri, dairesel bir düzen kurar ve Taksim'de anitiyla, yoluyla bir meydan haline dönüsür. Anit, 11 m yükseklikte pembe ve yesil renkli mermerle kapli, dört yüzünde sivri kemerlerle belirlenen, küçüklü büyüklü, açili kapali nislerden olusturulan dikdörtgen bir kitledir. Yarim daire ve yay parçalarindan olusan genisçe bir taban üzerinde yükseltilmistir.

Kapali nislerin içleri bir hayli kalabaliktir: Bir yüzde Kurtulus Savasi'ni gerçeklestiren halk, askerler, kumandanlar, Mustafa kemal, Ismet ve Fevzi Pasalar; öteki yüzde de Cumhurbaskani Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi üyeleri, ögrenciler ve halk bulunur. Diger iki yüzde de, sancak tutan kahramanlar, madalyon içinde, savasta erkeklesen Türk kadinlari yer alir. Bu basarili kompozisyonlar, savastan barisa, yokluktan Cumhuriyet'in parlak gelecegine geçisi inançli bir coskuyla vurgulamistir.

ELHAMRA HANI


ELHAMRA HANI

ELHAMRA HANI

Elhamra Hani'nin 1920'lerde yapilip yapilmadigi veya eskiden beri var olan bir hanin kapsamli bir biçimde onarilip, sadece ön cephesinin yeniden düzenlenip düzenlenmedigi hala açikliga kavusturulamamistir. Elhamra Hani, Grande Rue de Pera'nin, o dönemlerin seçmeci Dogu yönelimli tek yapisidir.
Elhamra kökenli mimarlik ögeleri pek kullanilmamistir cephe düzenlemelerinde, ama hana Elhamra Hani denilegelmistir.
Magrip çagrisimli ögeler pek yoktur, ama Birinci Ulusal Mimarlik Akimi etkisi belirgin olarak egemendir. Yapinin mimari olarak iki isim ileri sürülmektedir: Ekrem Hakki Ayverdi ve Mimar Sedat.

Ulusal Mimarlik Akimi'nin kitlesel, belirleyici ögeleri olan köse kubbeleri burada tek cepheli caddeye yönelik, bitisik düzende bir yapi çözümlemesi nedeniyle, yüzeysel olarak yükseltilip, yogun ögelerle donatilmakla kalmistir.

Bir is hanindaki isliklerde bulunmasi pek de gerekmeyen, irili ufakli balkonlarin yani sira, sivri kemerli çikmalar, cepheye görece bir hareket kazandirma amaciyla kullanilmis olmalidir. Sivri kemerli pencereler, geometrik bezemeli korkuluklar, iri sütunlar, sütunçelerle belirlenen nisler, gülçeler, yivli kabaralar, mukarnasli konsollar, ince demir çubuklarin destekledigi genis saçaklar gibi ögeler, yogun cephe düzeni içinde yer almaktadir.

Ancak Birinci Ulusal Mimarlik Akimi'nin, ne tür olursa olsun her yapisini renklendiren çivit mavisi, türkuvaz, beyaz Kütahya isi çinilerin her nedense hiç kullanilmamis olmasi sorgulanabilecek bir aykiriliktir. Alti katli Han'in zemin katinda, iki yaninda asma katli ikiser dükkanin bulundugu bir pasajdan geçilerek arkadaki ünlü Elhamra Sinemasi'na ulasilir...

SAINT ANTOINE APARTMANI



SAINT ANTOINE APARTMANI

SAINT ANTOINE APARTMANI

Grande Rue de Pera'da 1900'lerin basinda çagdas akimlari yansitan apartmanlardan hayli farkli, bir Kuzey Italya kentinde yer alabilecek, plazzetto görünümünde büyük bir apartmandir.

“Fransisken” mezhebine bagli San Antonio Kilisesi'nin “akar” (kira getirici) apartmanidir, ama çogunlukla Pera'nin kültür dili Fransizca karsiligiyla taninir: Saint Antoine Apartmani.

XX. yy baslarinda Istanbul'da yasayan Italyan cemaatinin hayli kalabaliklasmasi ve Grande Rue de Pera'dan tramvay geçmesi için caddesinin genisletilme geregi üzerine var olan eski kilisenin yikilip daha büyük bir kilise yaptirilmasi zorunlulugu dogar.

Galatasaray'a yakin, üstünde eski kilisenin bulundugu yere komsu olan oldukça egimli büyük bir arsa satin alinir. Tasarimiyla da Istanbul dogumlu bir Levanten olan mimar Guilio Mongeri ve ortagi Edoardo de Nari görevlendirilir. Mongeri'nin tasarimi Milano'daki ünlü Accademia di Brera'da ögrenim gördügü yillarda hocasi olan Camillo Boito'nun neo-gotik akimlari kendi yorumlamasiyla olusturdugu Stile Boito'nun etkilerini tasimaktadir.

Kilise, caddeye iki katli bir geçitle baglanan “T” biçimli bir avlunun arkasinda kalmaktadir. Iki blok halindeki apartman girisleri de avlu yönündedir. Öndeki geçidin her iki yaninda sivri gotik kemerlerle belirlenen üçer magazanin üstünde dört kat, apartman a,dairelerine ayrilmistir. Ön cephede sivri kemerli ve düz mermer hatilli pencereler beraberce kullanilirken, büyükleri yine sivri kemerli üçer pencereye ayrilarak düzenlenmistir.

Magazalarin üstündeki ikinci katta, cadde yönünde, konsollar tarafindan tasinan üçer balkon ile, çati kenarlarinda dantel gibi islenmis sivri kemerli agirca bir silme, yapiya görece bir hareketlilik kazandirmaktadir.

Avlu cephesinde ise, kat planlarini yansitan, önce çeyrek daire, sonra kare biçimli iki çikinti ve dördüncü katta balkonlasan üç katli bir cumba ile girislerin üstündeki genis saçaklar tüm yapiya canlilik kazandirirlar.

PERA PALAS




PERA PALAS

PERA PALAS

1840'li yillarda uluslararasi turizme pek de hazir olmayan kentte, önceleri es dost yaninda kalmaktan baska seçenegi olmayan yabancilara; önce pansiyonlar daha sonra da Kuledibi, Tepebasi, Grande Rue de Pera'da azinliklar veya Levantenlerin birbiri ardinca açtiklari oteller, yepyeni olanaklar saglamistir.

Ama Bati'nin büyük kentlerinde seçkin kisilerin kaldiklari türden grand hotel'lerin sundugu lüks ve konfor bu otellerde yoktur. Bunun için de, 1890'lari beklemek gerekmektedir.

Demiryolu, daha 1870'lerde Istanbul'a ulasmistir ama seçkinlerin yegledikleri yatakli ve yemekli vagonlarin da yer aldigi ünlü Orient Expres ilk seferini ancak 1889'da yapabilecektir. Aslinda Sirkeci Gari'nin yapilisi, Orient Expres'in seferlerine baslamasi ve Pera Palas'in yapilma süreci ayni senaryo içinde degerlendirilmelidir.

Seferlerin gördügü büyük ragbet üzerine, isletici sirket Compagnie Internationale des Grands Hotels adli yan kurulusunca, diger büyük Avrupa kentlerinde yaptirilan büyük otellerin bir benzerinin Istanbul'da da yaptirilmasi kararlastirilir.

Sirket, günümüzdeki uluslararasi otel zincirlerinin de benimsedikleri bir yöntemle, tasarimin önceden belirlenmis kalite, standart ve kurallara, kesinlikle uyulmasi kosulu ile, mimar Henry Duray'i Istanbul'da görevlendirir. Yerel mimar olarak da o güne dek Istanbul'da birçok büyük yapiyi basariyla tamamlayan Istanbul dogumlu Levanten mimar Alexandre Vallaury seçilir.

Seçilen yer, özellikle aksamüstleri Haliç'in gerçekten de “Altin Boynuz” olarak Istanbul panoramasi içinde tüm göz kamastiriciligiyla seyredilebildigi, Opera'nin o zamanlar Petit Camp de Mort olarak adlandirilan Islam mezarliginin yanidir.

Yapim hizla tamamlanir ve 1893'ün bahar aylarinda otel isletmeye açilir. Dönemin geçerli uluslararasi otel mimarliginin tasarim ilkelerini, abartilara kaçmadan yansitan dokuz katli otelin oldukça hantal kitlesi; neo-klasik cephe düzenlemeleriyle zenginlestirilmistir. Dört yönde yerlestirilen odalar, bes kat boyunca yükseltilen, ortadaki büyük aydinligin çevresine siralanmis lüks mobilyalarla donatilmislardir.

Ancak giris katinin özenli görkemine otelin baska hiçbir yerinde rastlanmamaktadir. Daha önce tasarladigi bazi büyük yapilarin iç düzenlemeleriyle bu kat arasindaki asiri benzerlikler nedeniyle, bu katin tasarlanmasi için özellikle Vallaury'nin görevlendirilmis oldugu ileri sürülebilir.

Ancak, o güne dek yerel ve geleneksel bazi mimarlik ögelerini kendine özgü bir yaklasimla yorumlayan Vallaury, burada belki de konuklarin düsledikleri oryantalist-egzotik atmosferi, beklentilere daha uygun, hayli seçmeci, arabesk bir tutumla yansitmayi yeglemistir.

Otel uzun yillar boyunca Istanbul'un en ünlü, en lüks oteli olma özelligini sürdürmüstür. Cumhuriyet döneminde salonlarinda balolar düzenlenmis yabanci konuklar agirlanmistir. Nice ünlü isimler yer almis konuk listesinde: Mustafa Kemal pasa, Ernest Hemingway, Agatha Christie, VIII.Edward, Kral Zogo, Maria Callas, Jacqueline Kennedy bunlar arasindadir. Mata Hari, Cicero gibi adlari bilinen ve bilinmeyen yüzlerce gizli ajan (casus) savas yillarinda gizemine gizem katmistir, Pera Palas'in.

BOTTER APARTMANI


BOTTER APARTMANI

BOTTER APARTMANI

1890'larin Art Nouveau akimi, çok geçmeden her yönüyle Levanten ve yabancilar araciligiyla Istanbul'da da yayginlasmistir. Bir modacinin (Jean Botter), o günlerin gözde mimarina (Raimondo D'Aronco), Pera'nin en ünlü caddesinde yaptirttigi apartman da, elbette ki bu modanin en seçkin örnegi olacaktir: Casa Botter.Bu yapi, apartman olarak taninsa da vaktiyle tek bir ailenin tüm özel ve mesleki yasamlarini içinde geçirdikleri çok katli bir konut-isyeri bilesenidir. J.Botter, XIX.yy sonlarinda Istanbul'a göç etmis Hollandali bir terzidir. Osmanli üst tabakalarinca çok tutulmus, çok ünlenmis, çok zenginlesmistir. Söylenceye göre de, Sultan Abdülhamid'in özel terzisidir.

1900'lerin basinda Botter, mesleki etkinliklerini Bati'daki örnekleri gibi kurumsallasmis bir biçimde, bir modaevinden sürdürmeyi kararlastirmis ve uygun bir arsa bulup, deneyimli ve yetenekli bir mimar seçmistir.

Seçilen arsa, Tünel'de Isveç Büyükelçiligi'nin hemen yaninda, caddeden arkaya dogru belli bir açiyla yönelen oldukça dar, uzunca bir arsadir. Yapi “bitisik nizam”da yapilir. Yedi katlidir, düsey bölümlemede cephe düzeninde, Botter ailesinin günlük yasam asamalari basariyla yansitilmistir.

Zemin katta girisin sag yana çekilmesiyle olusan, yüksek tavanli, asma katli büyük magaza, Paris'teki benzerlerinden hiç de asagi kalmayan, göz kamastirici dekorasyonuyla Botter Modaevi'nin “prestij” mekanidir. Birinci katta, öndeki büyük salonda, usta terzi, konuklarini kabul etmektedir; arka odalar islik düzeninde yardimcilara ayrilmistir. Daha yukaridaki katlarda ise, alti üyeli Botter ailesi özel yasamlarini geçirip, sosyo-kültürel etkinliklerini sürdürmektedirler.

Tüm cephe düzeninde, mimar D'Aronco “Viyana Sezessionu” nu ne denli yakindan izledigini kanitlamistir. Birinci kattaki kavisli küçük balkon, üst katlardaki diger balkoncuklar, terasin tüm demir korkuluklari ve yüzeyi dolduran yogun bitkisel bezemeler; Sezession'un Viyana disindaki en olgun örnekleri arasinda kolayca yer alabilecek niteliktedirler. O dönem Istanbul'unda böylesine özenli, nitelikli ürünler verebilen, deneyimli yapi, demir ve tas ustalarinin ve marangozlarin (bir kismi yabanci ülkelerden gelmis olsalar bile) bulunmalari; elbirligiyle böylesi bir basyapiti ortaya çikartmalari, olaya bambaska boyutlar da getirmektedir.