5 Ocak 2008 Cumartesi

GALATA MEVLEVIHANESI



GALATA MEVLEVIHANESI

GALATA MEVLEVIHANESI

XIII. yy'da Mevlevi Celaleddin-i Rumi'nin kurdugu Mevlevi tarikati, Istanbul'un fethinden sonra geçici bir süre Vezneciler'deki Kalenderhane'de yer aldiktan sonra, 1491'de Galata Surlari disindaki bag ve bahçeler arasinda “asithane”sini kurmustur.

“Kulekapi Mevlevihanesi” denilen ilk kurulusun yapisal ayrintilari bilinmemektedir. Yapi 1548 sonrasi sahipsiz kaldigindan Halveti tekkesi ve medrese olarak kullanilmistir. 1608 onarimindan sonraki dönemlerde, “semahane” odakli kurgusu, 1765 yanginindan sonra da pek degismemistir. Mevlevilige yakinligi bilinen III. Selim, 1792'de yaptirdigi onarim sürecinde “Hünkar Mahfili”de ekletmistir yapiya.

Oldukça büyük bir alanda yer alan ahsap yapilarda, günlük yasamin asamalari, Mevlevi törelerine göre düzenlenirken; bu alemden sonsuzluga göçenler de ruhsal varliklariyla Tekke'deki beraberliklerini sürdürmektedirler. Hazirelerin adlandirilislari: “Hamusan” (Susanlar) ve “Hadikatülervah” (Ruhlar bahçesi) bu inanci yansitmaktadir. XVI. Ve XVII.yy'larda yaptirilan Müeyyetzade ve Sahkulu Mescitleri çevresinde olusan mahalleler, Tekke'nin kirsal niteligini yitirmesine yol açmis, XIX.yy ortalarindan sonra, çevreyi azinlik ve levantenler olusturmaya baslamistir.

Günümüzde Galip Dede Caddesi olarak adlandirilan sokak üzerindeki cümle kapisini da içeren yapi gurubunu, 1819'da dönemin güçlü kisisi Halet Efendi, erken “ampir” biçeminde kagir olarak yaptirmistir. Kapinin sagindaki çok amaçli yapi, alt katinda sebil, çesme, “muvakkithane”; iç avludan çikilan üst katinda kütüphane ve mektebin yer aldigi iki katli bir yapidir. Solundaki açik türbe 1871'de hayli degisik, seçmeci bir üslupla, tekne tonoz üstüne piramidal basamakli mermer bir çati getirilerek yeniden yaptirilmistir.

Avlu içindeki büyükçe ahsap konak görünümündeki üç katli ana bina, 1860'da yapilmistir. Ana yapinin ana ögesi sekiz ahsap paye ve ahsap diregin belirledigi parmakliklarla ayrilan, iki kat yüksekligindeki sekizgen “semahane”dir. Mihrabin da yer aldigi erkek izleyicilere ait “züvvar” bölümünün sol arkasinda kafesle ayrilan “bacilar” mahfilinin sag yaninda da “seyh dairesi” yer alir.

Üst kata, üç ayri merdivenle çikilmaktadir. Kapinin hemen üstündeki, sekizgenin bir kenarindaki bölüm, “Mitrib maksüresi” müzisyen dervislere ayrilmistir. Bu katin sag tarafinda “hünkar” ve “Konya Dergahi Postnisini” ne ayrilan “çelebi” mahfilleri, sol kanatta da yabanci konuklarin mahfilleri yer almaktadir.

Mihrabin üstü bos birakilmis, Mitrib maksuresi disindaki tüm mahfiller kafesle kapatilmistir. Ana yapinin, yari bodrum olan en alt katina, hem giris katindan merdivenle ulasilmakta, hem de yandan bahçe yönünden girilebilmektedir. Ikisi uçta, ikisi yanlarda dört eyvanli uzun orta mekanin (sofa) her iki yaninda “dedegah” hücreleri bulunmaktadir.

Avludan inilen “çilehane”nin, burada bir zamanlar var oldugu bilinen eski bir manastirin ayazmasi oldugu saniliyor. Harem bölümü ve ikili düzendeki “mahbah-i senf” günümüze erisememislerdir.

1975'ten beri müze olarak islevlendirilen Mevlevihane'de ara sira “sema” denilen ayinler düzenlenerek, müzik ve raksla vecde gelen dervislerin gösterilerinde, Anadolu'da yeseren en köklü tarikatlardan birinin tören ve töreleri hala yasatilmaktadir.

Hiç yorum yok: